Salı

Oktay Kaynarca “Ustura Kemal” Röportajı

0 yorum
 Kurtlar Vadisi’nin Çakır’ı bıyık bıraktı, eline ustura, sırtına ceket aldı, delikanlı bir kabadayı oldu. Ustura Kemal dizisinde başrole soyunan Oktay Kaynarca, oynadığı karakterle kaderlerinin kesiştiğini söylüyor:

“Bende Üsküdarlıyım, Ustura da. İkimiz de Üsküdar’da büyüdük, kahvemiz oldu, benzer aşk acıları yaşadık.”

Ustura Kemal’de Oktay Kaynarca’nın kanını kaynatan neler var?



Diziyle ilgili o kadar kader kesişmesi var ki anlatamam. Çocukluğumda bayıla bayıla gazetede takip ettiğim bir çizgi romanı, bir gün oynayacağım aklımın ucuna bile gelmezdi. Ustura Üsküdarlı, ben de Üsküdarlıyım. Aşka dair birçok şey geçiyor başından, ben de benzer şeyler yaşadım. Birçok şeyin bir araya gelmesi, projeyi doğurdu. Her gün setim var ve koşa koşa geliyorum. O kadar keyifli gidiyor ki, Allah bozmasın.



Karakteri kolay oluşturmuşsunuzdur o zaman.

Çok faydasını gördüm. 1900′lü yıllarda geçen bir hikâye ama ben o eski tahta evleri, çeşmelerle su taşınan günleri hatırlıyorum. Hep gözümün önüne geliyor. Anneannemin, dayılarımın evi… O sokakların tadını, dokusunu biliyorum. Yaşı bizden büyük olanlar diziyi izlerken tüyleri diken diken olacak. Dönem havası hakikaten var. Helal olsun dedirteceğini biliyorum.



Ustura Kemal’i ilk okuduğunuz günü hatırlıyor musunuz?

Haldun (Sever) abinin çizdiği kareler gazetede günlük yayımlanıyordu. Ustura bugün ne yapmış diye heyecanla açar bakardık. Hiç unutmam, ilkokuldaydım. Defterlerin arasına girerdi, arkadaşlarla takas ederdik.



Başka kahramanlarınız var mıydı?

O dönemki bütün kahramanları biliyorum. Teksas’lar, Zagor’lar, Red Kit’ler… Kendi aramızda yarışma yapardık. Teksas’ta silah sesi nedir? Bamkkk mı, Bumkkk mu? Kahramanları bırak arkadaşlarının, köpeklerin bile ayrıntılarını bilirdik.



Kabadayılık dünyasına dair neler biliyorsunuz?

Nasıl oturuyor, kalkıyor, ne yiyor, içiyorlar? Hepsini biliyoruz. Raconları çok ilginç. Bütün kabadayıların kendi bölgesi var. Kabadayı ceketini yana astıysa ona kimse dokunmaz. Bu, abdestsizim demek ve abdestsiz adam öldürülmez. Bir de sıkı bir dünyanın içinde gülmeyi biliyorlar. Bunun tadını çıkararak Hero çıkarmaya çalışıyoruz. Beş bölüm bile yayınlansa televizyon klasikleri arasına girecek.



Oyuncular hep özgün senaryo bulamamaktan yakınır. Yeni dizisi başlarken ‘bu dizi çok farklı’ der ama bir ay sonra yayından kalkar. Sizinki de öyle olmasın?

Olabilir. Bunların hepsi yaptığımız işe dair olması gereken şeyler. Her iş seyircide karşılık bulamayabilir. Hoşuna gitmez, izlemez. Geriye dönüp baktığımızda iyi işler mezarlığı diye bir şey vardır.



Sizden kaç rahmetli var mezarlıkta?

Geçmişteki işleri çok irdelemenin bir anlamı yok. Benim de hak ettiği yere ulaşmayan işlerim var tabii. Bu iyi olmadığı anlamına gelmez. Seyircinin o dönemdeki algılama biçimiyle ilgili bir durum. Onları da sorumlu tutamayız. Bizim işimiz üretip önlerine koymak. Karar onların.



Ustura Kemal kahve sahibi. Siz kahveye ayak basar mısınız peki?

Bizim Üsküdar’da kahvemiz vardı. Bayağı elimde çay servisi yaptığımı bilirim. Hâlâ da orası bizimdir, öyle durur.



Usturayla tıraş olabilir misiniz?

Orijinali değil de, jilet takılanlarla olabilirim. Dizide aksiyon sahneleri dışında pek kullanmıyorum.



Bıyıklarla Pala Remzi’ye rakip olmuşsunuz.

Ne demezsin? Geçen gün yemekte arkadaşım ne dese iyi. Abi bunları söküp çıkarmak zor olmuyor mu, dedi. Gülmeye başladık. Geldi baktı, öyle anladı. Yönetmenimiz ‘Parayı bıyıklara verdik, sigortalatmamız lazım.’ diyor.



Malatya’da milli kahramanım!

Eskişehirspor taraftarlığı nereden geliyor?

Amcam küçükken Eskişehirspor’u tutardı, ondan olsa gerek. Dört büyük takımın ayrıcalıklı olduğunu düşündüğüm için Anadolu takımı tutuyorum. Bursa şampiyon olduğunda ne yalan söyleyeyim çok sevindim. Bir mit ortadan kalktı.



Kombineniz var mı?

Futboldan hiç anlamam. Oyuncu, yönetici arkadaşlara sohbet ederiz, o kadar. Milli maçları izliyorum. 4–5 yıldır Judo Federasyonu üyesiyim. İmza atmaya gidiyorum sadece.



Lisede 3 defa okuldan atılmışsınız. Sebebi ne?

Tembellik. Siyasî bir dönemde büyüdük, etliye sütlüye karışmayan, benden uzak dursun da ne olursa olsun diyen biri değildim. Her şeyin göbeğinde biri olmak oyunculuk olarak sonraları işime çok yaradı. İyi ki de öyle yaşamışım.



Eylemlere gider miydiniz?

Gitmek ne kelime, düzenleyen bizdik.



Babanızı erken yaşta kaybetmişsiniz. Bu durum üzerinize ayrı bir sorumluluk yükledi mi?

Amcalarım yokluğunu hissettirmedi. Babam Almanya’ya işçi olarak gittiğinde ilkokula başlamamıştım daha. Sonra gidenler geri döndü. Eski Üsküdar ahalisinin hepsi bizi tanır. Çok büyük bir aile olarak yaşadık. Doğu’dan göç etmiş, tırnaklarıyla tutunmuş başarılı olmuş bir aileyiz.



Akrabalarınızla aranız nasıl?

Geçenlerde Malatya’ya gittim. Her yer Kaynarca. Biri geliyor ‘abi ben senin kiminin nesiyim’ diyor. Bana da benziyorlar, sarışın-mavi gözlüler. Garip garip bakıyorsun. Sokaklardan birine benim adımı vermişler. Bildiğin milli kahraman ilan edilmişim.



Çizgi roman tadında bir dizi geliyor

Mustafa Şevki Doğan (Yönetmen): Dizide zaman zaman çizgi roman kareleri olacak. Heyecanın doruk noktasında, aksiyon sahnesinde gerçek sahneyi çizgiye çevireceğiz. Bunu seven bilgisayar kullanıcısı farklı bir tat alacak. Kendi kahramanlarımızın çizgiye dönüşmesi de çok hoş. Dizi mahalle yaşayan âşık bir adamın değişimini ve işgal döneminde vatanı için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Başrol için başından beri Oktay’ı düşünüyordum. Kurtlar Vadisi’nde beraberdik. Çakır kötü adamdı, Ustura iyi karakter. Oktay oynadığı için yakın karakterler gibi gelecek.



“Devlet sanatçısı olmam”

İstanbul Şehir Tiyatroları’ndaki tüzük değişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nasıl bir yönetim biçimi olursa olsun tiyatroyu işi yapanlara bırakmak lazım. Hayatım boyunca ödenekli tiyatro sistemine karşı çıktım. Madem böyle bir sistem çalışıyor, bu işten anlamayan bürokratik kafaları başa getirmek anlamsız.



Neden ödenekli tiyatrolara karşısınız?

Çünkü özgür değil. Olmamıştır da… Tiyatro bu kadar güvence altında yapılınca iş memurluğa dönüşüyor. Arkadaşlarım bana kızacak ama öyle! Özel tiyatrolar nasıl bir sistemin içinde çalışıyorsa diğerleri de öyle çalışmalı. Ortada bir adaletsizlik var. Bir oyuncu hoşuna giden rolü oynamalı. Ödenekli tiyatrolarda iki-üç defa yazılıyor, mecbur oynuyorsun. Böyle bir oyunculuk biçimi yok.



Değişim nasıl olmalı?

Aydınlık kafalarla bu değişim yaşanmalı. Herkes eteğindeki taşı dökmeli, önyargılarını bir kenara bırakıp doğru düzgün bir sistem oluşturulmalı. Bence sanat politikası hükümetlere göre değişmemeli. Performansa dayalı sistem çalışmak zorunda. On oyunda oynayan oyuncuyla ikisinde oynayan arasında fark olmalı. Adaletsizlik var. Devlet Tiyatrosu, dekorlarını özel tiyatrolarla neden paylaşmıyor? Çalışmayan oyuncular, koreograflar, sanat yönetmenleri oturmak yerine özel tiyatrolara katkıda bulunsun. Bu bakış, kültürü yukarı taşır. Bütün sistemi lağvedip oyunculuk yapmak isteyen herkesi belirli bir organizasyon içinde desteklemeli belki. Yüz tiyatro varsa, yüzüne eşit destek vermeli. O zaman evinde oturan sanatçı olmaz.

Devletin tiyatrosu olmalı mı?

Devletin sanatçısı da olmaz kardeşim. Bu ne demek? Onlar hayatı boyunca çok iyi performans gösterdiler de. Kime göre iyi performans, kim belirliyor? Ben devlet sanatçısı olmam. Niye olayım? Ben devlet sanatçısıysam, arkadaşlarım kimin sanatçısı.

Leave a Reply